
Müsilaj kavramı hayatımız, bugünümüz ve yarınlarımız adına yeniden değerlendirmemiz gereken çok önemli özellikler taşıyor. Yani sadece “Marmara Denizi sahillerini kaplayan deniz salyası” deyip geçmemek gerek… Hayat ve tabiat adına bozduğumuz, bozmakta olduğumuz, ısrarla bozmaya devam ettiğimiz bütün dengeleri anlamamıza, yeniden değerlendirmemize yarayacak özellikler var müsilaj meselesinde. Ben en iyisi size bir fıkra anlatarak bu gerçeği biraz daha iyi kavramamıza yarayacak farklı bir pencereye götüreyim sizi:
Vatandaşın birisi çarşıyı gezerken bir lokantanın camında “Sen ye, hesabı torunun ödesin!” şeklinde kocaman bir yazı görür. Pek inanası gelmez. Hayretle içeriye girer ve kendisini karşılayan lokanta görevlisine sorar: “Bu gerçek mi? Biz yiyeceğiz, hesabı da torunlarımız mı ödeyecek?” Görevli kendinden gayet emin bir biçimde cevap verir: “Evet efendim; siz yiyeceksiniz, hesabı da ileride torunlarınız ödeyecek…”
Bunu duyan adam sevinçle ilerler ve uygun bir masa bularak oturur. Belki yiyeceğinden de fazlasını; çorbası, pilavı, etlisi, sütlüsü, tatlısı ile pek çok sipariş verir. Karnını iyice doyurur. Biraz fazla kaçırdığının farkındadır aslında ama olsun, nasıl olsa hesabı kendisi ödemeyecek ya! İleride torunları ödeyecekse varsın ödesinler! Hem ileride torunlarını nereden bulup tahsil edecekler ki bu hesabı? Kahvesini de keyifle içip tam kalkmaya hazırlanırken başında beliren bir garson önüne katlanmış bir adisyon indirir. Kâğıdın üzerinde epey yüklüce bir hesap yazılıdır. Bizimkisi hayretle ve öfkelenerek “Bu nedir? Hani biz yiyecektik de hesabı torunlarımız ödeyecekti? Şimdi bu hesap neden benim önüme getiriliyor? “ diyecek olur. Kapıda ilk karşılaştığı ve kendisine teminat veren görevli yaklaşır. Gayet sakin, kibar ve yine kendinden emin bir biçimde, hiçbir tartışmaya gerek kalmayacak şekilde konuyu izah eder:
“Efendim zaten bu hesap sizin değil! Sizin yediklerinizin hesabını ileride torunlarınız ödeyecek. Bu hesap sizin dedelerinizin hesabı. Siz de torun olarak dedelerinizin hesabını ödeyeceksiniz…!”
…
Bugün şaşkınlıkla karşıladığımız, hayret ettiğimiz, aslında bildiğimiz ama unutmayı yeğlediğimiz ya da kendi adımıza çok da o yerli olmadığımız yani sahiplenmediğimiz pek çok olumsuzluk ebeveynlerimizin, dedelerimizin hesabı olarak bugün önümüze konuluyor. Bizim yiyip içtiklerimizin, sebep olduğumuz dengesizliklerin, yaptığımız tahribatların, negatif davranış ve yaklaşımlarımızın hesabı da yarın torunlarımızın önüne konulacak mutlaka.
Bundan önceki video içeriğimiz ve yazımızda da söyledim: Hepimiz tabiata, kainata en az 50 yıl borçluyuz. Yiyip içmişiz ama bol bol israf ederek. Gelip geçmişiz ama çevremizi kirletip tahrip ederek. Suyun, havanın, toprağın, ateşin; bütün canlıların, insanların (en çok da kendimizin) dengesini bozmuşuz. Beden, zihin ve ruh üçlemesinden oluşan sistemimizi önemsememiş, sistem dengesizliklerinin sebep olduğu müsilajları anlamazdan, görmezden, tanımazdan gelip hayatımızın gerçeklerinden sürekli kaçmaya, saklanmaya çalışmışız. Kâinatta var olan bütün varlıkların hakkına tecavüz etmişiz “hesabı nasıl olsa biz ödemiyoruz” diye. Veya “nasıl olsa torunlarımız gelip bizim hesaplarımızı öder” aymazlığı ve vurdumduymazlığı ile…
Tabiat, alacaklarını tahsil etmeye başlayalı çok oldu farkında mısınız? Bütün bu borçların aslında bizim hesaplarımız olduğunu daha ne kadar bilmezden, görmezden geleceksiniz? Geçmişin hesabını ödeme telaşı, şaşkınlığı, kızgınlığı içerisindeyiz belki. Ancak geleceğe nasıl bir hesap bıraktığımızı neden hala düşünmüyor ve aynı alışkanlıklara, olumsuz davranışlara neden ısrarlı devam ediyoruz?
Bedenimizin, zihnimizin, ruhumuzun salyaları artık örtülemez, gizlenemez, inkâr edilemez hale geldi. Sebebini de sorumlusunu da biliyoruz aslında. Sebep olan da sorumlu olan da buna çare üretecek olan da BİZ değil miyiz? Sürekli olarak “KEŞKE!” diyerek pişmanlıklarla dövünüp duracak mıyız? Bunun sorunlarımızı çözmediğini, çözmeyeceğini bile bile, gücümüzün geçmişe yetmediğini, yetmeyeceğini bile bile sürekli olarak mızmızlanıp dizimizi dövmeye devam mı edeceğiz?
Şimdi artık bir karar vermek durumundayız. Bugünden tezi yok bu konuda ne yapmamız gerektiğini belirlememiz ve olumlu bir adım atmamız gerekiyor. Hayatımız ve yaşantımızla ilgili; olumsuz alışkanlıklarımız, çevremize ve bize “iyilik” getirmeyen bütün davranışlarımızla ilgili olumlu bir değişiklik yapmamız şart. Bulunduğumuz yeri tespit ederek daha mutlu ve huzurlu, daha temiz ve yaşanılabilir bir dünya için düşünmemiz gereken konu şudur:
Geçmişin, dedelerimizin hesabı olarak bugün önümüze gelen her türlü hesabın rahatsızlığını, huzursuzluğunu, mutsuzluğunu yaşarken biz geleceğe, torunlarımıza nasıl bir hesap bırakmak istiyoruz?
Geleceğe iyilik, güzellik, yardımseverlik, farkındalık, hak, hukuk, adalet, sevgi, muhabbet, temizlik, nezahet, nezaket; başta kendimiz olmak üzere doğaya, bütün canlılara, insana saygı; inanç, erdem ve yüce değerler bırakmak istiyor muyuz?
İstiyorsak, gerçekten istiyorsak, samimi isek hemen işe koyulalım ve öncelikle birlikte şunu yapalım bence:
Çeşitli maddi ve manevi müsilajlara sebep olan davranış ve alışkanlıklarımızı birer birer not edelim. En kolayından başlayarak bunları azaltmaya, değiştirmeye, ortadan kaldırmaya çalışalım. Kelebek Etkisini, Domino Teorisini hep olumsuz anlamda algılamayalım. Unutmayalım ki iyilik ve güzellikler de bulaşıcıdır. Temizliği, sevgiyi, saygıyı, iyiliği de aynı şekilde artırabilir, çoğaltabilir ve İNSAN olarak belki de asıl sorumluluğumuzu böylelikle yerine getirmiş oluruz.