

Öğrencilerimiz; aileleri ve öğretmenleri için çok zorlu bir sürecin ilk etabı tamamlandı. LGS ve YKS şimdilik bitti. Artık sonuçları bekliyor sınavların birinci muhatabı olan çocuklarımız başta olmak üzere bütün ilgililer. Zaten yapısı itibariyle içerisinde çeşitli zorluklar barındıran bu sınav süreci, pandeminin olağanüstü koşulları ile birleşince ortaya daha farklı; daha da zor ve özel bir tablo çıktı. Öğretmenler, ebeveynler ve sınava giren öğrenciler bir yandan bu ekstra zor sürecin olumsuz etkilerinden kurtulmaya çalışırken diğer taraftan bekledikleri (aslında daha çok umdukları) sonuçlara kilitlenmiş durumda.
Bu sene matematik başta olmak üzere LGS sorularının çok zor olduğu genel kanaati var. Veliler bundan şikâyet ederken sistem katılan çoğunluğu kazanan azınlığa indirebilmek bakımından bunun bir zorunluluk olduğunu savunuyor. Muhtemelen YKS için de aynı şikayetler ve savunmalar ortaya çıkacaktır. Sonucunu değiştiremeyeceğimiz bu tartışmaların içerisinde yer almanın öğrencilerimize ve ailelerine kısa vadede önemli bir yararının olamayacağı kanaatindeyim.
Bu gerçekten yola çıkarak biz daha faydalı şeyler yapabileceğimize inanıyoruz. Olaya ve duruma farklı bir açıdan bakarak; şimdiki “duruma” öğrencilerimizin beden, zihin ve ruh dengeleri çerçevesinden yaklaşmak ve bu anlamda yaşanabilecek olumsuzlukları azaltmak istiyoruz. Bunu yapmadan önce bir şeye karar vermemiz gerektiğini düşünerek öncelikle ebeveynlere seslenmek istiyorum:
Şimdi artık “Nasıl geçti? Kaç netin var? Kaç puan gelir? Alacağın puanlarla nerelere girebiliyorsun? Hangi testin soruları zordu veya kolaydı?..” gibi soruları sormaktan vazgeçelim. Şöyle mi olurdu böyle mi olurdu varsayımcılığını bir kenara bırakalım. En azından sınav sonuçlarının açıklanacağı güne kadar çocuklarımız üzerinde ekstra bir stres meydana getirmeyelim. Bu zamanı daha kaliteli, bazen kendi kendileri ile baş başa kalacak şekilde, dinlenerek, rahatlayarak, sınav gününe kadar yüklendikleri ağır yüklerin hiç olmazsa bir kısmından kurtularak değerlendirmeleri hususunda üzerimize ne düşüyorsa yapalım. Öğrencilerimiz adına gerçek empatiyi başarabilmeye odaklanalım. Onların duygu durumlarını anlamaya çalıştığımızı hem hissedelim hem de hissettirelim.
Sizi duyuyor gibiyim: “Birileri de çıkıp bizim gerçek duygularımızla ilgili gerçek empati yapsın! Bizim de buna ihtiyacımız var. Bizim de yükümüz çok ağır…” diyorsunuz sanki. Haklısınız. Doğru. Sizin de ihtiyacınız vardır. Ama siz ebeveyn kimliği taşıyorsunuz. Elbette gençlerimizin, öğrencilerimizin de sorumlulukları var. Olmalı da. Ancak onlardan sizin adınıza ebeveyn gibi düşünmelerini isteyemez ve bekleyemeyiz değil mi?
Şimdi kızıp küsmeyi, gençlik ve çocukluk kimliklerinize dönüp mızmızlık etmeyi bir kenara bırakın ve şu sorularımıza en dürüst ve samimi biçimde cevap vermeye çalışın:
“Kendimiz ve çocuklarımız için bu zorlu süreçte en iyisini yaptığımıza inanıyor muyuz?”
“Çocuklarımıza kendi hedef ve amaçlarımızı mı dayatıyoruz yoksa onları kendi hedefleri doğrultusunda bir süreç yaşamaları hususunda destekliyor muyuz?”
“Bizim zihnimizdeki KAZANMAK kavramı veya bizim BAŞARIYA yüklediğimiz anlam çocuklarımızınki ile aynı mı? Aynı olmalı mı bize göre? Bizim istediğimiz gibi, bizi mutlu edeceğine inandığımız şekilde bir başarı kazanmaktan mı bahsediyoruz? Onların bu husustaki fikirlerine yeteri kadar önem veriyor muyuz? Çocuklarımıza dayattığımız kazanmak ve başarılı olmak anlamları onların bugününü, geleceklerini; hayat ve hayallerini nasıl etkiliyor acaba?”
“Hala çocuklarımızın kendi dünyamızın insanları olmalarını mı istiyor ve bekliyoruz? Onları kendi dünyalarının insanı olabilmeleri konusunda ne kadar destekliyoruz? Kendi çocuklarımızla aramızdaki kuşak farklılıklarının farkında mıyız? Çocuklarımıza sürekli nasihat mı ediyoruz? Sürekli onları mı konuşuyoruz yoksa onlarla gerçekten konuşabiliyor muyuz?”
“Bizim ebeveyn olma hassasiyetlerimizi yeteri kadar anlatabiliyor muyuz? Bu konuda hangi dili kullanıyoruz? Kendimizi mi anlatıyoruz? Onların bizi anlayabilecekleri şekilde bir iletişimimiz var mı?”
“Tek amacımız çocuklarımızın iyi bir lise, istediğimiz bir üniversite bölümü kazanması, popüler ve iyi bir meslek sahibi olması, çok para kazanabilmesi; rahat, huzur ve mutluluğa bu şekilde ulaşması ve pek çok insana göre üstün bin konumda olabilmesi mi? Ya da bizim ulaşamadıklarımıza ulaşmalarını, bizim elimizin yetmediğini alabilmelerini, bize göre çok daha konforlu bir hayat sürebilmelerini mi istiyoruz?”
Amacım elbette sizi sıkmak veya canınızı acıtmak değil. Hani siz “LGS çok zormuş, umduğumuz gibi geçmemiş, pandemi ve sınav süreçleri çok çok zor. YKS süreci de böyle zaten. Neden bu kadar çok öğrenci sınava giriyor? Neden bu kadar az öğrencimiz açıklanan bölümlere yerleştiriliyor? Ne olacak bu eğitimin hali? …” gibi serzeniş ve şikâyet yaklaşımları içerisindesiniz ya! Hani siz sınav sonuçları açıklanıncaya kadar hem kendi kendiniz hem de en yakınlarınızdan başlayarak çevreniz için ekstra bir stres durumu meydana getiriyorsunuz ya! Hani siz, size de çocuklarınıza da hiçbir faydası olmayan sorularla çeşitli gerginlikleri, korku, endişe ve kaygıları giderek büyütüyorsunuz ya!
İşte ben de diyorum ki bunu yapmayın! En azından sınav sonuçları açıklanıncaya kadar yapmayın… Bir nefes alın. Çocuklarımıza bir nefes aldırın. Onları gezmeye götürün mesela. Birlikte spor yapın. Yürüyüş yapın. Yemeğe gidin. Müzik dinleyin. Film izleyin. Bazen onları kendileri ile baş başa bırakın. Bazen uygun zaman ve mekânda ve uygun bir dille “Evet… Bu sınav hepimiz için çok önemliydi. Evet… Bu sınav belki de çok şeydi. Fakat bu sınav bütün önemine rağmen hayatın ve geleceğin için HER ŞEY DEĞİLDİ!” deyin. Her türlü olumsuz sonucun telafisinin mümkün olduğuna inanın ve bu inancınızı çocuklarınızla da paylaşın lütfen.
Sınav ve sonuçları ile ilgili gerçek empatiyi ve özellikle de KAZANMAK kavramını yeniden düşünün ve değerlendirin. Sakın ama sakın bu sınavları kazanabilmeleri pahasına çocuklarınızı KAYBETMEYİN!